HAzaN

HAzaN

“Üzüm bağlarının bereketinde, buluşma, umut etme, birlikte yaşama ve mutlu olma düşlerini saklayan sürekli canlı kalan bir sonbahar durağı.”

Meydanlar, tüm kültürlerde insanların buluştuğu, bir araya geldiği, alışveriş yaptığı yeme-içme mekânları, sosyal-kültürel yapılar ve tören alanlarının kesişiminde, toplumsal hayatın vazgeçilmez bir parçası ve kentlerin önemli mekânsal bileşenleridir. Tarih boyunca medeniyetlerden günümüze kent kültürünü ve görkemini simgeleyen bu alanlar, hem fiziksel hem de sosyal birer miras olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Ürgüp’ün kent içindeki önemli aksları olan Güllüce ve Suat Hayri Ürgüplü Caddeleri arasında yer alan bu meydan, Güllü Sokak ile ana caddeye bağlanmaktadır. Meydanın bu yönde ana giriş ve bağlantı noktası Güllü Sokak ile sağlanırken, Dumlupınar Caddesi yönünde ise merdivenlerle Ürgüp Köy Terminali’ne açılan otopark alanı bulunmaktadır. Meydanın kamu yoluna açık olması ve bu yolların uzantısı olarak algılanması, giriş düzenlemesiyle mekâna davetkâr bir hissiyat katmaktadır. Otobüs durakları ve otopark alanları gibi taşıt trafiğiyle ilişkilendirilen bu alanda, düz ve rampa yollar tercih edilerek engelsiz erişim sağlanmıştır.

Koruma Amaçlı İmar Planı’nda, kentin farklı bölgelerinde yer alan küçük meydanlar için tekrarlanabilir bir tasarım modeli geliştirilmiştir. Ancak bu model, tek tip bir yaklaşımdan ziyade, her meydanın bulunduğu fiziki çevre ve topoğrafya ile bütünleşmesini gözeterek şekillendirilmiştir. Ürgüp’ün geleneksel dokusundaki organik yapılanma ve ritmik düzen, meydan tasarımına ilham vermiştir. Yerel malzeme kullanımı ile şekillenen ve yapılarla mekânlar arasında saygılı bir uyum sergileyen bu geleneksel doku, meydanın düz ve fon oluşturan tasarım unsurları ile bir kontrast yaratacak şekilde ele alınmıştır.

Mevcut meydanın çevresindeki ulaşım yolları ve farklı kotlardaki yapılar, Ürgüp topografyasının doğal bir yansıması olarak meydanı şekillendirmiştir. Organik ve kotlu yapılanma, çeşitli kentsel mekânları birleştiren bir yürüme aksı ile tasarlanmıştır. Çevredeki yapılar, zemin ve üst kat ilişkilerini artıracak şekilde kamusal alanlarla buluşturulmuş ve meydanın erişilebilirliği güçlendirilmiştir. Bu aks, engelli erişimine uygun rampalar ve gerektiğinde kullanılacak merdivenlerle desteklenerek diğer meydanlarla bağlantı sağlanmıştır.

Tasarım alanın, etkileşim alanlarını kapsayan bir geçiş mekânı olmanın ötesine geçerek, aidiyet duygusunu güçlendiren ve şehrin kültürel geçmişiyle derin bağlar kuran, günümüz yaşamının dinamiklerine yanıt veren bir işlevsellik kazanması amaçlanmıştır. Böylece, geçmişten günümüze ve geleceğe yerin ruhunu (genius loci) deneyimleten, sahiplenilen ve yaşanabilir bir kentsel durak haline getirilmiştir.

Ana Fikir

Merleau Ponty’e göre “Bir deneyimi(fenomeni) gerçeklik düzleminde kendi özüne taşıyabilmek için onun karşısında mesafe almamız, onu ve kendimizi bütünüyle düşsel olanın saydamlığına sokmamız, onu hiçbir zeminin dayanağı olmaksızın düşünmemiz, yani hiçliğin derinliğine inmemiz gerekir.”

Bu tasarımın ana fikri, Temenni Tepesi’ndeki ağaçlara bağlanan umut bezlerinden ve şarap veya pekmez süzme işlemlerinde kullanılan, kentin belleğinde iz bırakmış bezler ve asmalardan esinlenmiştir. Tasarımda, karşıtlıklar arasında bir akış yaratmak amacıyla “bez” kavramı üzerinden bir dil geliştirilmiştir. Ana tema, belirli alanları bilinçli olarak dışarıda bırakarak figüre odaklanmak gerektiği fikrine dayanır. Bu yaklaşım, dikkatimizi uyandırmak için rüzgarın sahneyi hareketlendirmesi gerekliliğini vurgular. Tasarımın temel hedefi, göz ardı edilen veya unutulmuş olayları hatırlatma amacıyla, belirsizliğin anlamını açığa çıkarma ihtiyacını algısal bir güce dönüştürmektir. Bu tasarım dili, mekânın kendisini, izleyicinin bellekle ve algıyla kurduğu ilişkide işlevsel bir aracı olarak konumlandırır.

Belirsizliğin anlamsal düşünce biçimi fenomenlerle ele alınmıştır. Fenomenler insanın görebileceği, duyabileceği, koklayabileceği, dokunabileceği ve sezebileceği her tür olgu, durum, olay ya da yaşantıyı konu edinebilen basit nesnelerin gündelik deneyiminin düşünce biçimi için bir çıkış noktası olarak kabul edilir (Zahavi, 2020). Tasarım alanı içerisinde ışık, renk, doku, doğal malzeme, mekânın sesi: rüzgar, mekanın kokusu fenomenler olarak belirlenmiştir. Mimarlıktaki bu kavramlar, özne ile nesne arasındaki bağı fenomenolojik bir olgu olan deneyim temelli tasarım üretim süreci aracılığıyla incelememize olanak tanırken “yer” e ait bir fikrin geliştirilmesine katkı sağlamıştır.

Holl’a (2000) göre, Sayısız bakış açısından yönlendirilen bir mimari ürünün yer ile mekan arasındaki yakın bağlantısı mekansal alanla vurgulanır. Mimarlık ile yerleşim alanı arasındaki duyusal ilişkiyi şiirsel ve metafizik bir bakış açısıyla vurgular. Diğer sanatsal disiplinlerin aksine, mimari ile yer arasındaki yakın bağlantıyı, mimari yapının sabit yapısının çevreleyen ortamla harmanlanma biçimine de bağlanır. Tasarım alanı içerisindeki arkitektonik elemanlar Ürgüp şarap mahzenlerine atıfta bulunarak geçmişe mekansal özne-nesne, beden-mekan ilişkilerini tinsel, fiziksel, zihinsel gibi tüm yönleri ile ele alındığı, fenomenolojik deneyimin yeniden yorumlandığı bir mimarlık ortamına kaynaklık etmektedir.

Meydan tasarımında kullanılan fenomenler “Lirik bir kapasiteye” sahip olarak yorumlanmaktadır. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere kullanılan fenomenlerin “lirik” özellikleri, duygusal boyutu önemli bir unsurdur. Malzemelerin işlevsel ve fiziksel niteliklerinin ötesinde, algılayıcı üzerinde duygusal ve duyusal etkiler deneyimsel bakımdan yoğun bir mimari tasarım oluşturmak için maddenin duygusal derinliğini çıkarabilmeyi amaçlamaktadır. Geçmişte Anadolu’da gelenek haline gelen ağaca çaput bağlama ritüelinde yola çıkarak tasarım alanı içerisinde kumaşlar ahşaplara geçirilmiş sanatsal lirik bir mekan tasavvur edilmiştir. Fenomenolojik yaklaşıma duyulan ihtiyaçtan doğan sorunlara tektonik bir dil ve malzemenin duyusal boyutunu kullanarak yanıt bulmaya çalışılmıştır.

Mekandaki hareket, ışık, ses, sıcaklık, koku, doku ve akustik duyumları fenomenolojik mimarinin özünü oluşturmaktadır. Bu doğrultuda tasarım yapılmıştır. Meydanı oluşturan malzemelerin ve dokunsal ayrıntılar tam bir mimari algı sağlamaktadır. Mimari projede formun önemi ve iç içe geçmiş duyusal deneyimlerin bütünsel yaklaşımı tartışılmıştır. Bunu oluşturan yüzeylerin, malzemelerin, ayrıntıların, yansıma niteliklerinin ve diğer benzer unsurların önemi vurgulanmıştır.

Mimari tasarımlar bir yerin ruhunu ve anılarını uyandıran güce sahiptir. İnsanların mekanı nasıl kullandıklarıyla ilgilenerek ve mimari çözümlerin çeşitli deneyimler sunmasını istenilmektedir. Sonuç olarak, tasarlanan meydan bireyin deneyim durumlarına duyarlı olmak için özümsenebilen bir mekana dönüşebilmektedir. Bunu deneyimleyen birey için, yapının duyularla hissedilebilme, deneyimlerle yaşanabilme ve Ürgüp bölgesini amacına uygun hayata geçirebilme yeteneğinin yarattığı atmosfer kalıcı bir izlenim bırakması hedeflenir.

Meydanın merkezinde yer alan mimari enstalasyon peribacalarının oluşumu, Ürgüp’te geleneksel bağcılık, şarap üretim mirasını ve ve Temenni tepesinde ağaçlara çaput bağlama geleneğini iç içe anlatmak üzere tasarlanmıştır. Rüzgar, vadilerin içine dolup taşarken, yeryüzünü sanatkarca oyan bir heykeltıraş gibi çalışır. Binlerce yıl boyunca usulca esen rüzgar, Kapadokya’nın derin vadilerinde yankılanırken yumuşak tüfleri aşındırır, sert bazalt tepeleri savunmasız yontar ve zamana karşı direnen başlıklı peri bacalarını yaratır, bir zamanların lav denizinden fışkıran ham madde, ince bir dantela gibi işlenir. Taşla rüzgarın, geçmişle şimdinin, yumuşaklığın ve dayanıklılığın bir buluşmasıdır.

Temenni tepesinde dileklerin gerçekleşmesi için rengarenk bez parçaları aracı kılınır, yaşam döngüsü içinde var olan umuda rüzgarla bırakılır.

Diğer yandan Üzüm bağları, toprağın derinliklerinden çekip çıkardığı sırları güneşe sunar, her asmanın kökleri geçmişe, yaprakları ise gökyüzüne uzanır. Baharın ilk nefesiyle uyanan filizler, umutla tomurcuklanır ve yaz sıcağında aşkın en tatlı meyvesini olgunlaştırır. Üzümler şarap olup zamanın içinden süzülen ve sonsuz bir hikâye anlatan bir nektara dönüşür. Böylece bağlar, toprak ve gökyüzü arasında sessizce örülen, yüzyılların yaşanmışlığını yansıtır.

Rüzgar, Ürgüp’ün topografısını yaratan güç olarak meydandaki enstalasyonun ana fikrini oluşturmuştur. Geleneksel üretimi sembolize eden asmalar ve şarap süzmede kullanılan ince, yumuşak ve yarı geçirgen yapısıyla beyaz tülbentler tasarımda; rüzgarın yarattığı esintisi kentin varoluşunun ve yaşam kaynağının hem somut hemde soyut şekilde deneyimlemektedir. Duyularımıza hitap edecek tasarımdaki tülbentler, dış hava koşullarına dayanıklı nanoteknolojik malzemelerden üretilerek, gerektiğinde toplanabilir veya yükseklikleri ayarlanabilir hale getirilmiştir. Bu sayede, günümüz teknolojisiyle geçmiş ve gelecek arasında bir köprü oluşturulacaktır.

Meydan tasarımında kullanılan strüktür, çelik dikmeler ve üzerindeki metal mesh malzemeler gibi temin, imalat ve kurulum açısından kolay ve ekonomik olan malzemelerden seçilmiştir.

Katılımcı, “Odak Ürgüp” Kent Merkezi İçin Fikir Projesi Yarışması - Arkitera
Ömer Özeren ve ekibinin “Odak Ürgüp” Kent Merkezi İçin Fikir Projesi Yarışması için hazırladığı proje önerisi.